rus edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rus edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2014 Perşembe

Babalar ve Oğullar, Ivan Turgenyev

Yazar romanında, Rusya’da yaşayan, Avrupa’da üniversite okuyan bir gencin ve  beraberindeki arkadaşının başından geçen olayları anlatmaktadır.  Romanın kahramanları;
           Yevgeniyev Vasilyiç BAZAROV, Tam bir nihilisttir. Her şeyi yok sayar, her kuralı ve töreleri inkar eder. Kadınlara, kadın güzelliğine çok düşkündür; ama, ideal anlamda aşık yada onun romantiklik diye adlandırdığı aşk duygusunun maskaralık, bağışlanmaz bir aptallık sayan bir kişiliğe sahiptir. Çünkü ne sanata, ne de romantikliğe ilgi duymaz. Sadece bilme ilgi duyar.
            Anna Seryevra ODİNSTOVA, Güzel bir bayandır. Olgun bir yapıya sahiptir. Bu olgunluğu, Bazarov’un ona tutulmasına sebep veren en önemli faktörlerden biridir. Bazarov’dan hoşlanmakla birlikte bu ilişkinin ilerlemeyeceğini bilmektedir. Yaşlı prenses ve kız kardeşi Katya ile yaşamaktadır.
            Katya Seryevra ODİNSTOVA, ablasının gölgesi altında ezilmiş; fakat, onun kültüründen ve olgunluğundan kendine pay çıkarmış birisidir.
            Arkadiy PETROVİÇ, Bazarov’un arkadaşı ve Nikolay Petroviç’in tıp bölümünü yeni bitiren oğludur. Bazarov’la her konuda konuşan ve Bazarov’un Pavel Petroviç ile girdiği tartışmalarda bir sübap görevi yapan bir kahramandır.
            Pavel PETROVİÇ, Orduda yüzbaşılığa kadar görev yapmış, ancak bir bayana aşık olması ve onun peşinden Avrupa’ya gitmesi nedeniyle istifa etmiş bir subay emeklisidir. Daha sonra bu kadından ayrılmıştır. Sınıf ayrılıkları ve törelere inanan kendini soylu sayan, bir zamanlar ileride Rusya’da yönetimine geçebilecek biri olarak bakılırken bir anda kendini kardeşinin yanında; çiftlikte ömrünü geçirirken bulmuş biridir.
            Nikolay PETROVİÇ; Emekli bir general ve bir Rus soylusudur. Kendisi okul yıllarında tanıştığı bir bayanla evlenmiş ve ondan Arkadiy adlı oğlu dünyaya gelmiştir. Ancak, kısa bir süre sonra eşini kaybetmiş ve Maryino isimli köye yerleşmiştir. Çiftlik yönetmekle uğraşan , her şeyi oğlu için yapan bir kahramandır. Feniçka ile evlenmekten çekinen fakat abisinin ve oğlunun desteğini aldıktan sonra o da törelerin zamanla değiştiğine inanarak onunla evlenen böylelikle kitapta yazarın betimlemek istediği kahramandır.
            Feniçka, Nikolay Petroviç’inev işlerini görmesi için çağırdığı bir hizmetçinin kızı olup çekingen, utangaç bir yapıya sahiptir.
           Olaylar 20 Mayıs 1859 tarihinde Nikolay Petroviç’in, üniversiteyi Avrupa’da bitirerek eve dönen oğlu Arkadiy ve davetini kırmayarak kabul eden arkadaşı Bazarovla karşılamasıyla başlar.
        Babası Nikolay Petroviç’in, burada soylu olmayan Feniçka isminde bir bayandan bir oğlu daha olmuş ancak, onunla henüz evlenmemiştir. Bu durumdan oğlu Arkadiy’in haberi yoktur. Tek kardeşi olan Pavel, eşinden ayrılmış ve kardeşinin evine yerleşmiştir.
        Arkadiy okuldan arkadaşı, Bazarov, bir takım düşünceleri olan, herkesten farklı bir kişilikte, hiçbir otoriteyi kabul etmeyen, hiçbir şeye inanmayan nihilist bir düşünceye sahiptir. Arkadiy arkadaşına bağlıdır ve onun dediklerine inanarak kendini ona benzetmeye çalışır.     Bir süre köyde kalırlar. Bu esnada evde yaşayanlarla daha yakından tanışırlar. Arkadiy üvey annesinin ve üvey kardeşinin olduğunu öğrenir. Bu durumu tepkiyle karşılamaz. Arkadiy’in babası ve amcası, Bazarov’un nihilist, hazır cevap ve kendine göre bir felsefesinin olduğunu anladıkça onu pek fazla sevmezler. Özellikle Pavel onunla çok hararetli tartışmalara girişir ve ondan nefret eder. Bazarov tıp okumaktadır ve canlıları incelemektedir. Köyde hergün yürüyüşe çıkmakta ve bulduğu canlıları eve götürerek mikroskopla onları incelemektedir.
        Bir gün Bazarov, tanıdıkları bürokratın şehre gelerek belediye başkanını teftiş edeceğini ve kendilerini şehre davet ettiğini öğrenir ve Arkadiy’e kendilerinin oraya gitmelerini teklif eder, sonra da kendisinin ailesinin yanına gitmesi gerektiğini belirtir. İki arkadaş yola çıkarlar ve şehre giderler, orada arkadaşları ile görüşürler. Arkadaşları bir bayan tanıdığını, onun yanına gidip bir şeyler yemeyi ve içmeyi teklif eder ve Kukşina isimli bayanın evine giderler. Kukşina Anna Odintsova isimli bir bayan arkadaşından bahseder ve tanıştırır. Arkadiy ve Bazarov  Kukşina’nın arkadaşı Anna’ya hayran kalırlar. Anna da Bazarov’un nihilist ve hiçbir şeyi kabul etmeyen olgun bir kişi olduğunu görünce onunla daha yakından tanışmak ister ve köydeki evine davet eder. İkisi de daveti kabul ederler ve ertesi gün onun evine giderler. Oradaki düzeni ve Anna’nın evin hanımı olarak otoritesini beğenirler. Bu arada Anna’nın kız kardeşi Katya ile tanışırlar. Katya da ablası gibi güzel ve alımlı bir bayandır. İki genç Katya’yı beğenirler ancak Anna’ya aşık olurlar.. Bazarov ile Anna birbirlerine yakınlaşırlar, Arkadiy ise istemeden de olsa Katya ile vakit geçirir. Bazarov, Anna’ya aşkını ilan eder ancak istediği olumlu cevabı alamaz. Bu arada Bazarov’un ailesi eve gelmesi için ona haber gönderir, o da eve döner. Arkadiy de Bazarov’un evine beraber gitmeye karar verir. Bazarov’un babası da emekli bir doktordur ve Arkadiy’in general olan dedesinin birliğinde görev yapmıştır. İki arkadaş köyde bir süre kalır ve canları sıkılmaya başlayınca Arkadiy’in köyüne dönerler.
        Arkadiy’in köylerine döndüklerinde Bazarov tekrar canlılarla ilgili çalışmalarına devam eder. Ancak Arkadiy Anna’yı unutamamaktadır ve onun yanına gitmeye karar verir.  Bu arada Bazarov köyde çalışmalarına devam ederken Feniçka’dan hoşlanmaya başlar ve onunla her fırsatta konuşur ve ilgilenir. Bir gün bahçede onula karşılaşır ve onu öper. Bu durumu Pavel görmüştür. Ancak bu bayandan kendisi de hoşlandığı için bu durumu gururuna yediremez ve Bazarov’a düello teklif eder. Ancak nedenini açıklamaz. Bazarov durumu anlar ve düelloyu kabul eder. Düelloyu gizli yaparlar ve Bazarov Pavel’i bacağından yaralar. Yine kendisi tedavisini yapar ancak burada daha fazla kalamayacağını anlar ve O da Anna’nın evine doğru yola koyulur. Burada Arkadiy’e köyde olanları detaylarına girmeden anlatır. Arkadiy olanlara üzülür ancak burada kalmaya devam ederler. Yine Bazarov’la Anna, Arkadiy’le de Katya beraber  gezerler. Bir zaman sonra Arkadiy Katya’yı Anna’dan ister. Anna duruma  üzülür, çünkü  Arkadiy’in kendisini sevdiğini düşünmektedir, ancak durumu kabul eder. Bazarov da ikisinin evlenmesini onaylar. Aslında Bazarov evlilik ve romantizme inanmamaktadır, Arkadiy’i daha çocuk  olarak görmektedir. Ancak burada kendisi de yavaş yavaş duygusallaşmakta ve Anna’ya olan ilgisini göstermektedir. Ancak Anna’nın kendisine acımasını gururuna yediremez, oradan ayrılmak ister ve evine doğru yola çıkar.
        Bazarov evine döner ve babasıyla beraber köyde hastalanan insanlarla ilgilenmektedirler. Bir gün tifodan ölen bir köylünün otopsisine katılır. Otopsi esnasında neşterle kendi parmağını keser ve tifo mikrobunu kapar. Babası durumu öğrendiğinde artık çok geç kalınmıştır ve hemen doktor çağırır. Bazarov babasından Anna’ya selam göndermesini ister. Babası durumu Anna’ya bildirir, kadın bir Alman doktorla derhal Bazarov’un yanına gelir. Ancak Alman doktor gencin kurtulamayacağını, artık çok geç olduğunu ve birkaç gün ömrü kaldığını bildirir. Bazarov Anna’nın kucağında vefat eder.
        Bazarov’un vefatından sora Arkadiy’le Katya, Nikolay Petroviçle de Feniçka evlenirler. Baba oğul Kirsanovlar Mariyino’da yerleşirler, Arkadiy çalışkan ve başarılı bir çiftçi olur. Nikolay Petroviç toprak reformu komisyonuna üye olur. Katya’nın bir oğlu olur ve adını Koyla koyarlar. Pavel sağlığı ve işleri için Moskova’ya gider. Anna, ileride devlet adamı olacak güzel konuşan bir hukukçu ile evlenir.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Suç ve Ceza, Dostoyevski

Dört aydır evin kirasını verememişti. Evin sahibi onu mahkemeye verecekti.
Uzun süreden beri hasta olmasına rağmen yaşlı Teteri kadının evine gidebilirdi. Daha önceki yüksüğe 1.5 Ruble veren kadın yeni getirdiği saate baktı ve “1.5 Ruble” dedi. Raskonikov kabul etmek zorundaydı çünkü kata çıkana kadar kimseyle karşılaşmamıştı. Yaşlı kadın, kız kardeşi ile beraber kalıyordu evde. Çok zengin olmasına rağmen, kız kardeşi hiç miras bırakmayacaktı. Kız kardeşini çoğu zaman döver, onun her işini takip etmesi gerektiğini düşünürdü.
Raskolnikov 1.5 Rubleyi aldı ve dışarı çıkıp bir meyhaneye gitti. Marmeladov yan masada oturuyor olmasına rağmen taşınıp sohbet etmekten kendini almamıştı. Marmeladov eşini çok seviyordu ve üç çocuğunu da; ama çok içyordu. O kadar ki ailenin geçimi için Sonya fahişelik yapmak zorunda kalmıştı. “Ne kadar fedakar bir kız bu Sonya” diye düşünmekten kendini almamıştı. Raskolnikov. Marmeladov ‘un evine gittiklerinde eşi haykırışla onları yumruklamaya başladı. Hep içiyordu ve evdeki 20 Rubleyi götürüp içkiye vermişti. Marmeladov’a Raskolnikov cebindeki 50 Kapik’i oraya bırakarak uzaklaştı. Eve geldi, yorgundu. Nastasya bir mektup getirdi. Raskolnikov heyecanla okumaya başladı mektubu. Annesinden gelmişti mektup. Annesi kız kardeşi Dunya’dan bahsediyordu. Dunya, Luzhin adında çift memurluğu olan 45 yaşındaki biriyle evlenecekti. Hem Luzhin onların eşyalarıyla beraber Petersbur’ga gelmesi için yardım edecek, gelmelerini sağlayacaktı. Annesi, 60 mil ötedeki tren yoluna gitmek için bir araba ayarladığını, trende ise 3 ncü sınıfta güzel bir yolculuk yaptıktan sonra Petersburg’a gideceklerini ve onu çok özlediğini yazıyordu.
Raskolnikov “Bu evlilik olmayacak” diye düşündü. Dışarı çıktı ve birkaç saat dolaştıktan sonra yorgun düşüp bir yerde uyukladı. Kötü bir rüya gördükten sonra uyandı. Eve gitti. Saat 7’ye yaklaşıyordu. Saat uygundu. Aşağıdaki baltayı alacak kimseye gözükmeden yaşlı tefeci kadının evine gitti. İçeri girerken onu kimse görmemişti. 2 nci katta boya yapan adamlarda onu yukarı çıkarken görmemişlerdi.
Tefeci kadının evine girdi ve ona bir kültablası uzattı. Kadın kültablasına bakarken baltayı kafasına indirmişti. Kadının ölü bedeni yerde yatıyordu. İçeri daldı ve dolaptan sadece rehin verilmiş, birkaç parça altını cebine aldı. Yaşlı kadının kız kardeşiyle içeride karşılaştı. Kızın şaşkın bakışları altında baltayla onu da öldürdü. Doğrusu bir kişinin toplumdaki binlerce kişinin refahı ve mutluluğu için ölmesinin bir zararı yoktu. Üstelik bu tefeci kadın çok kötü biriydi. Kapıda birkaç kişi kapıyı vuruyorlardı. Raskolnikov titriyor, dışarı çıkıp her şeyi itiraf etmek istiyordu ama yapmadı. Dışardakilerden biri kapının içeriden sürgülü olduğunu fark etti. Yaşlı kadına bir şey olduğunun farkına vardılar. İki kişi Kapıcıyı çağırmak için aşağı indi. Bu kaçmak için tam fırsattı, Raskolnikov kapıyı açtı, hızla merdivenlerden inmeye başladı, aşağıdan gürültü gelmeye başlayınca Raskolnikov boyacıların dairesinin kapısının arkasına saklandı ve kapıcı ile üç adam yukarı çıkınca o da dışarı çıkıp değişik bir yoldan eve gitti. Baltayı aldığı yere bıraktı. Çok korkmuştu ve titriyordu. Aldığı mücevherleri ve kıymetli takıları dışarıda bir yerde saklamayı ihmal etmedi.
“2 gün geçti hala uyanmadı” diye düşünüyordu Üniversite arkadaşı Razumihin. Doktor Zozimov hastalığı atıp kendisine geleceğini söylüyordu. Ama Raskolnikov uyanınca arkadaşını ve doktoru isteksiz bir vaziyette evden kovdu ve dışarı gidip bir bara oturdu. Eski gazeteleri okurken yanına gelen bir polis memuru melenkolik ve deli bir ruh haliyle cinayetten bahsedip, üstü kapalı her şeyi anlattı. Korktuğunu, endişelendiğini hiç hissettirmedi.
Ertesi gün eve geldiğinde annesi ve kız kardeşi Dunya’ nın kendisini beklediklerini gördü. Çocuğun halini gören anne şaşkınlıkla titriyordu. Onu ertesi gün bay Luzbinin geleceği görüşmeye çağırırken korkmuştu. Ertesi gün bay Luzbin onları ziyaret etttiğinde, Raskolnikov haklı çıkmanın gururu ile gülüyordu. Bay Luzbin kız kardeşi çok aşağılamış, onların fakir bir aile olduğunu değerlendirerek fazla istekte bulununca evden kovulmuştu. Hemen ardından Raskolnikov “elveda” diyerek evden ayrıldı. İnanamıyordum. Annesi oğlunun bu tavırla doğrusu ağlamaktan başka yapacak bir şeyleri yoktu. Raskolnikov melankolik halde evi terk ederken her nasılsa arkadaşı Razumihin’e onları emanet etmeyi de ihmal etmemişti.
Bay Marmeledov’un cenazesi için evine gittiğinde Sonya’da oradaydı Sonya’ya karşı inanılmaz bir his içindeydi. Ailesi için Sonya’nın yaptığı fedakarlık onun gözlerini büyülemişti. Birkaç gün boyunca Sonya’yı düşündü ve fırsat buldukça onunla konuşmaya çalışarak geçirdi vaktini.
Polis memuru porifiri Raskolnikov’un (Mihailovis adında genç biri cinayeti işlediğini itiraf etmiş olmasına rağmen) cinayet işlediğini biliyor ve onun psikolojik durumunu bildiği için, itiraf etmesi için onu sıkıştırıyor ama tutuklamayacağını söylüyordu. Cinayeti işlediğini Sonya’ya itiraf etmişti. Sonya’da Raskolnikov’a “gidip teslim olmasını, yere kapanıp Allah’tan ve insanlardan özür dilemesini” istiyordu.
Sonuç olarak Raskolnikov vicdanının verdiği acıya dayanamayıp suçunu polise itiraf etti. 1.5 yıldır Sibirya’daydı Raskolnikov. Petersburg’da, Razumuhin ve kardeşi Dunya evlenmişlerdi. Mahkeme Raskolnikov’un iyi hali, parayı kullanmadığı, daha önceki yaşamında verimli bir üniversite öğrenimi yaptığı, fedakar kişiliği ve kendi kendine teslim olmasından dolayı, çok az bir cezayla 8 yıl kürek mahkumiyetine çarptırıldı. Raskolnikov’u Sonya her gün ziyaret ediyordu. Sibirya da ailesi ile sürekli mektuplaşan Sonya, Razumuhin ve Dunya’nın tek haber kaynağıydı. Raskolnikov,Sonya’nın sevgisi ile hayata bağlandı ve geleceğin planlarını beraber hayal etmeye başladılar.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Ölü Canlar, Nikolay Vasilyeviç Gogol

Rusya’da şehir şehir  dolaşarak toprak sahiplerinden ölmüş köleleri satın alan Çiçikov’un maceralı hayatı.
     Kısa süren yaşamı süresince 19.yüzyıl Rus edebiyatı üzerinde derin izler bırakan Gogol, 1809 yılında Ukrayna’da küçük bir toprak sahibi ailenin çocuğu olarak doğdu. Küçük yaşta babasını yitirdi ve annesi tarafından büyütüldü. Liseyi bitirdikten sonra Saint Petesburg’a gitti, bir süre devlet memurluğu yaptı, Ukrayna folkloru üzerine çalışmaları ile dikkat çekip Petesburg üniversitesinde tarih dersleri vermek için davet edilse de, bu uğraşı yarım kaldı. Gogol’un hayatla barışık olmayan bir kişiliği vardı.
            Roman ve hikayeleri ile bir anda dikkatleri üzerinde topladı. Özellikle “Müfettiş”(1836) oyunu ve “Palto”(1842) hikayesi, Rusya’nın siyasi ve toplumsal meselelerine yönelik eleştirileri entelektüel kesimden ve yakın arkadaşları tarafından yoğun ilgi gördü ve övgü topladı. Müfettiş oyununu Çar da beğenmişti. Oyununun sahnelenmesinden kısa bir süre sonra Rusya’dan ayrılan Gogol Roma’ya yerleşti. Buradan yazdığı yazılarında giderek muhafazakar bir tavır takınması Rusya’daki arkadaşları ile arasının açılmasına yol açtı ve zaten hassas bir dengede duran iç dünyasını iyice alt üst etti. 1852 yılında geçirdiği bir sinir krizi ile en büyük eseri Ölü Canlar’ı yaktı, odasına kapandı ve bir kaç gün içerisinde öldü.
           Ölü Canlar
           Ukrayna asıllı Rus romancısı ve oyun yazarı Nikolay Gogol'un ilk cildini 1842'de tamamladığı ve bitirilememiş romanıdır. Romanın konusu kendisine Puşkin tarafından önerilmiştir. Üç cilt olarak tasarlanan roman aslında Dante'nin İlahi Komedya'sı örnek alınarak yazılmıştır. İlk cilde romanın baş kahramanı Pavel İvanoviç Çiçikov'un kendi çıkarları uğruna yaptığı kötülükler damgasını vurmuştur. Gogol, cehennemi anlattığı bu bölümden sonra cenneti anlatacağı, Çiçikov'un ahlak ve vicdan sahibi olduğunu göstereceği ikinci cildin el yazmalarını geçirdiği bir buhran sonucu yakmıştır. Daha sonra bir kaç kez daha yazmaya çalıştığı bu bölümler sonradan yayımlanmıştır
             Romanın baş kahramanının ismi Pavel İvanoviç Çiçikov’dur. Çiçikov, kasabaları dolaşarak feodal kanunlara göre toprak sahiplerinin malı olan köle köylüleri satın almaktadır. Ancak istediği köylüler çalışmasını iyi bilen ya da sağlıklı olanlar değil, tam aksine ölü olanlardır. Çiçikov son sayımdan sonra ölen köleleri toprak sahiplerinden belirli bir bedel karşılığı kağıt üzerinde satın alarak kendi işçisiymiş gibi göstermeye çalışır. Amacı bin tane ölü can toplamak, kağıt üzerinde canlı görünen bu ölü canlarla zengin bir çiftlik ağası gibi görünmek, bununla birlikte yardım ve teşvik kredilerinden de faydalanmayı planlamaktadır. Çiftlik sahiplerinden ölü canları satın almaya çalışırken kentin bürokratlarıyla da yakın ilişkiler kurmaktadır fakat ölü canlar konusunun hem bürokrasiyi hem ahlak anlayışını alt üst etmesi uzun sürmez ve Çiçikov'un bulaştığı herkes kendini kurtarmaya çalışırken kabak yine Çiçikov'un başında patlar ve hapse atılır. Fakat hapiste uzun süre kalmayarak ilişki kurduğu dostlarının iyiliği sayesinde çıkar ve düzenli bir yaşam kurmak için şehri terk eder.
           Roman tam olarak bitirilemediği için bazı bölümlerinde kopukluklar söz konusudur. Ancak eksik de olsa edebi gücü ve etkisi ile dünya klasikleri arasındadır.
    
    
            Çiçikov; küçük yaşta annesini kaybetmiştir. Babası ise onu, bakması için yaşlı bir akrabasına bırakır. Çiçikov okula başlar, ancak dersleri iyi değildir. Babasının ona bıraktığı tek şey ise hayatta her şeyin para olduğu felsefesidir. Okulda öğretmeninin prensiplerini takip ederek ona göre davranır ve onun gözüne girer, derslerini düzeltir, okulunu başarı ile bitirir. Artık bir delikanlı olmuştur. Tek amacı vardır: Çok çile çekse de zengin olmak. Elindeki diploması ile ancak devlet dairesinde memurluk yapar. Burada müdürü onu hiç sevmemektedir. Ancak bir yolunu bulup valinin evde kalmış kızı ile diyaloğa geçer, sık sık evlerine gidip gelmeye başlar. İşler ilerleyince müdüre “baba” bile demeye başlar. Bu arada müdürü, onu kullanmaya başlamıştır. Bir süre sonra boşalan bir zabıt katipliğine getirilir. Ancak emeline ulaşmıştır. Atamadan sonra müdürün evine gitmemeye ve ona “baba” dememeye başlar.
             Zamanla tüm ilişkisini keser. Rüşvet almaya başlar, para biriktirir, hayatını bir düzene sokar. Ancak bir süre sonra çok sert, rüşvetin ve her türlü haksızlığın, düzensizliğin amansız düşmanı yeni bir müdür gelir. Memurların çoğu işten atılır. Evleri hazineye mal edilir. Çiçikov ise bir türlü kendini müdüre sevdiremez. İş yerinde bulunanların müdürü yönlendirmesiyle çalışmayı sürdüremez ve işten çıkar. Bir süre sonra çok istediği gümrüklerde bir iş bulur. Burada kaçakçılara kök söktürür. Rüşvete aman vermez. En küçük bir rüşveti bile kabul etmez. Bu haliyle de yönetimin gözüne girer ve yükselir. Kaçakçılarla savaşması için gerekli yetkileri kendisine verirler. Artık önünde bir engel kalmamıştır. Kaçakçılardan inanılmaz paralar alır ve servetine servet katar. Ancak Çiçikov’un kaçakçılarla ilişkisini idareye haber verirler. Nazik tavırlar ve konuşmasını bilmesi  sayesinde kendini savunur ve yakasını mahkemeden kurtarır. Artık işsiz biridir. Yeniden yoksulluk günlerine döner ama inancını kaybetmez.
             O günlerde hükümetten borç para almak çok zordur. Çiçikov, çiftlik sahibinin vekili olarak maliyeye başvurur. Çiçikov, memura kölelerden yarısının öldüğünü, bunun sorun yaratıp yaratmayacağını sorar. Memur ise; eğer ölenlerin adının listede sağ olarak gösterilmişse sakıncası olmadığını nasılsa ölenlerin yerine yenilerinin doğduğunu söyler. Bu sözler kafasında inanılmaz fikirler oluşturur. Yeni nüfus sayımından önce ölü can satın alırsa Borç Ödeme Sandığı bu ölenler karşılığında adam başına iki yüz ruble borç para verebilecektir. Çiçikov planını uygulamaya koyar ve oturacak bir yer arıyormuş gibi görünerek Rusya’nın çeşitli yerlerini gezmeye başlar. Tanıştığı insanlarla büyük dostluklar kurar. Böylece yardımlarını kazanır.
           Çiçikov günler sonra Rusya’nın uçsuz bucaksız topraklarında dolaşırken cennet bahçelerini andıran çiftlikten gözünü alamaz ve çiftlik sahibi ile tanışmak için evine gider. Çiftlik sahibi Tentiyetnikov’dur. Okulu bitirdikten sonra bir süre memurluk yapar, müdürünün üstlerine farklı, astlarına farklı davranışı onu çileden çıkarır ve dayanamayıp ona hakaretlerde bulunur. Böylece işine son verilir. Tekrar çiftliğine dönerek aldığı eğitimle köylüsünü eğitip daha fazla verim elde etmek için çabalar. Köylüsüne toprak vererek hem kendisi için hem de çiftlik için çalışmasını sağlar. Onlara mümkün olduğunca iyi davranır, daha fazla boş zaman sağlar. Ancak gün geçtikçe verimin düştüğünü, köylünün davranışının değiştiğini fark eder. Zamanla iyice sıkılır. Her şeyden elini eteğini çeker. İşte tam bu sırada Çiçikov’la tanışır ve bir süre kendisiyle kalmasını ister. Çiçikov bunu kabul ederek tez elden çevre çiftlikleri gezerek çiftlik sahipleri ile tanışır. Ölü canlar satın alır. Tek hayali bir çiftlik sahibi olmaktır. Gittiği yerlerde çiftlik sahiplerinin eğitimli ve işten anlayan insanlar oldukları gözünden kaçmaz. Konuşmaların çoğu Köylünün eğitilmesi ve bilimsel yöntemlerle tarımın geliştirilmesi üzerinedir.
          Bu arada Çiçikov ölü can almaya devam eder. Ancak bunları yaşıyor gibi göstermeyi de unutmaz. Çiçikov bu yolculuktan çok karlı çıkmıştır. 300 bin Ruble kadar para biriktirmiştir. Ancak yaptığı kanunsuz işler maliye memurlarına, valiye ve hatta prense kadar gitmiştir. Prens tarafından hapse atılır. Arkadaşı Murazov ona yardım edeceğini söyler ancak bunun karşılığı olarak bütün kötü alışkanlıklarından vazgeçmesini ister. Çiçikov isteği kabul eder. Prens ise hiç istemediği halde Murazov’u kıramaz ve Çiçikov’u serbest bırakır. Bundan sonra herkesin dolandırıcı, sahtekar olarak bildiği Çiçikov değişmiş, iyi bir vatandaş olmuştur.  Ancak tüm ülkeyi saran bir hastalık gibi rüşvet, ahlaksızlık ve dolandırıcılık almış başını gitmiştir.

        Romanda, Gogol toplumun sosyal ve ekonomik dengesizliklerini kendi üslubu içinde mizahi olarak eleştirmektedir. Toprak sahibi burjuva kesiminin köle olarak algıladığı ve dışladığı köylü çiftçilere nasıl davrandığını, bürokrasinin ancak rüşvet ve sahtekarlıkla yol aldığını, dürüst çalışanların da bu çarkın içine bir müddet sonra kendilerini girmeye mecbur hissettiklerini bazı satırlarda doğrudan bazı satırlarda ise ima yollu olarak anlatmaktadır.
                     Yazar; hem kendi iç dünyasında yaşadığı sıkıntılar hem de çevresinde görmüş olduğu düzensizlikleri romanına çok güzel bir şekilde yansıttığı görülmektedir. Bunu kitabın kahramanı olan Çiçikov’un davranışlarına aksettirmiştir. Kahramanın başı hiçbir zaman dertten kurtulmaz ve kendisi de iyi vatandaş olmakla yalancı ve sahtekar bir kişilik arasında karar veremez.
                   Yazar Rusya’da  bulunan feodal yapıyı toplumun orta ve alt tabakasını küçümsemesini yadırgar. Bunu da romanda Çiçikov’un toprak sahiplerinden ölü köleleri rahat bir şekilde satın almasıyla dalga geçer.
                   

26 Nisan 2012 Perşembe

Yüzbaşının Kızı, Aleksandr Puşkin

Yüzbaşının Kızı, Aleksandr Puşkin, İş Bankası Kültür Yayınları, 2001, İstanbul
1700’ lü yıllarda, bir ayaklanmanın ortasında, Rusya’da yaşanmış bir aşk hikâyesi.
Klasik Rus Edebiyatının kurucusu Puşkin, Yüzbaşının Kızı’nda bir halk ayaklanmasını ele alır. Konunun odak noktası, Pugaçev'in önderliğinde 1773'te patlak veren büyük bir köylü ayaklanması ve bu karmaşanın ortasında yaşanmış bir aşk hikâyesidir. Kitabın kahramanlarından, Emelyan Pugaçev adli isyancı köylü önderi, Don ve Ural Kazaklarının başına geçerek, üzerine gönderilen 25 bin kişilik Çar ordusunu bozguna uğratır. Düzensiz bir halk ordusunun başında kırlardan kentlere doğru yürüyüşe geçer, birçok kenti kuşatır, Moskova kapılarına dayanır, çarlığı ta temelinden sarsacak bir güce erişir. Eserde Pugaçev’in karşısına koyulan kahraman ise, henüz doğmadan, babası tarafından orduya yazdırılarak asker olmak zorunda kalan ve itibar sahibi bir aileye mensup olan Pyotr Andreyiç tir. Olaylar XVIII. Asrın ilk yıllarında cereyan eder. Andreyiç’in orduya katılması, aşkı, isyancılarla ilişkileri, ihanet, sadakat ve daha birçok duygu sade ve şiirsel bir dille ortaya konarak vücuda getirilmiş bir başyapıttır. Tarihsel roman 'geleneğine' göre kısa sayılabilecek bu metin, edebiyat tarihçilerince Tolstoy'un Savaş ve Barışı'nın öncüsü sayılmaktadır.
Eserde anlatılan olaylar Rusya'da, 1700'lü yıllarda Çariçe döneminde geçmektedir. Rus ordusundan kıdemli binbaşı rütbesinde emekli olan Andrey Petroviç Grinyov, Avdotya Vasilyevna ile evlidir. Simbirsk'in köyünde oturan varlıklı bir ailedir. Doğan çocuklarının sekizi, daha bebekken ölürler. Doğacak dokuzuncu çocuklarını, daha kız veya erkek olacağı belli olmadan, aile dostlarından bir binbaşının yardımıyla Semenovski Alayına çavuş olarak yazdırırlar. Çocuk eğer kız doğacak olursa, çavuşun öldüğü bildirilecek ve iş de böylece kapatılacaktır.
Çocuklarının erkek olması Grinyov ailesini sevindirir. Adını Pyotr Andreyiç koyarlar. Savelyiç adlı yaşlı hizmetkâr lala olarak görevlendirilir. İleriki yaşına doğru eğitimi için Monsieur Beaupre adında bir Fransız öğretmen tutulur. Pyotr Andreyiç, bir süre öğretmeninden Fransızca, Almanca ve diğer bilimlerle ilgili dersler alır; kılıç kullanmayı öğrenir. On yedi yaşına gelince, babası, onun iyi bir subay olarak yetişmesi için, doğmadan önce çavuş olarak yazdırdığı muhafız birliğine değil, daha uzakta ve zaman zaman çatışmalara giren Orenburg'taki bir eski dostunun birliğine gönderir. Oğluna, dostuna verilmek üzere bir mektup verir ve hizmetinde bulunması, koruması için lalası Savelyiç'i de yanına katar.
Pyotr Andreyiç ile Savelyiç önce Simbirsk'e varırlar. Burada, gerekli malzemeleri almak için bir gün konaklarlar. Savelyiç malzeme alımıyla uğraşırken handa yalnız kalan Pyotr Andreyiç, İvan İvanoviç Zurin adında bir subayla tanışır. Bu subay içkiye ve kumara düşkündür. Pyotr Andreyiç, ondan bilardo oynamasını öğrenir. Zurin'le parasına bilardo oynar ve yüz ruble kaybeder. Kasadarı Savelyiç'e bu parayı ödettirir. Ertesi günü bir at arabasıyla yola düşerler. Yolda hava bozmaya başlar. Arabacı, hana geri dönmeyi teklif etse de kabul ettiremez. Bir süre sonra tipi bastırır, her taraf karla kaplanır. Ne yol, ne iz bellidir. Hiç değilse sığınacak bir ev ya da bir yol izi görme umuduyla dört bir yana bakınırken bir karartı göze çarpar. Arabacıya gördüğü karartıya doğru gitmesini emreder. Karartı da kendilerine doğru gelmekte olduğundan kavuşmaları uzun sürmez. Bu bir yolcudur. Konuşmalarından yolcunun bu çevreyi iyi bildiği anlaşılır. Kılavuzluk etmesi için arabaya alınır ve yola devam edilir. Bir hana ulaşırlar. Orada fırtınanın geçmesini beklerler. Kendilerine kılavuzluk ettiği için yolcuya handa şarap ısmarlar. Ertesi günü hancıya hesabı ödeyip ayrılırken kılavuza elli kapik bahşiş vermesini söyler Savelyiç'e. Bir çapulcuya bu kadar para vermenin anlamsız olduğuna inan Savelyiç'i razı edemez. Pyotr Andreyiç, kılavuzun hizmetini karşılıksız bırakmak istemez. Tavşan kürklü gocuğunu, hizmetkârın itirazlarına rağmen, ona verir. Bu sırada arabacı da yola çıkmak için hazırlıklarını tamamlamıştır, hemen yola çıkarlar.
Orenburg'a varınca, doğru Andrey Karloviç adlı generale çıkar. Babasının yazdığı mektubu ona verir. General mektubu okur ve mektupta yazılanların yerine getirileceğini söyler. Ertesi gün atanma emriyle birlikte, subay alayına katılması için onu Belegorski kalesindeki Yüzbaşı Mironov'un komutasındaki birliğe gönderir. Generale göre, Mironov, iyi dürüst bir subaydır. Orada Pyotr Andreyiç gerekli eğitimi alacak ve disipline alışacaktır. Belegorski, Kırgız bozkırlarının sınırında ıssız bir kaledir. Orenburg'dan "kırk verst" ötededir. Surlar, kuleler ve toprak bir tabya görmeyi umarken karşılarına kütüklerden yapılma bir çitle çevrili küçük bir köy çıkar. Kalenin girişinde dökme demirden, eski bir top durmaktadır. Dar, eğri büğrü sokaklardan, üzeri samanla örtülü basık kulübelerin arasından geçerek Yüzbaşının konutuna varırlar. Onları Yüzbaşının karısı Vasilisa Yegorovna karşılar. Ona, bu kaleye atandığını, Yüzbaşıyı görmeye geldiğini bildirir. Yüzbaşı İvan Kuzmiç, Papaz Gerasim'e misafirliğe gitmiştir. Yüzbaşının karısı, Çavuş Maksimiç'i çağırtır. Gelince ona Pyotr Andreyiç'in kalacağı eve götürmesini emreder. Burası tahta perdeyle ikiye ayrılmış, oldukça temiz bir odadır. Savelyiç, eşyalarını hemen yerleştirir.
Ertesi sabah tam giyinmek üzereyken kısa boylu, esmer, genç bir subay içeri girer. Fransızca olarak, insan yüzü görmeyi özlediği için geldiğini söyler. Bu subay, düello nedeniyle muhafız birliğinden çıkarılan Şvabrin'dir. Bu sırada kapıya gelen asker, Vasilisa Yegorovna'nın kendisini yemeğe çağırdığını bildirir. Şvabrin de kendisiyle birlikte gelir. Yaşlı, uzun boylu, dinç bir adam olan Yüzbaşıyı, başında takke, sırtında bej renkli, pamuklu bir gecelik entariyle safta toplanmış yirmi kadar askeri eğitirken görürler. Yüzbaşı, yanlarına yaklaşıp dostça birkaç söz söyleyip eğitim yaptırmaya döner. Yüzbaşının evine gelirler, hizmetçi kız Palaşka sofrayı kurmaktadır. Tam bu sırada Yüzbaşının on sekiz yaşlarında, toparlak yüzlü, pembe yanaklı, açık kumral saçlı kızı Marya İvanovna içeri girer. Şvabrin, Yüzbaşının kızının tam bir aptal olduğunu kendisine söylediği için ilk görüşte ondan pek hoşlanmaz. Sofrada, Yüzbaşının karısı, annesinin, babasının sağ olup olmadığını, nerede oturduklarını, ekonomik durumlarının nasıl olduğunu sorar. Pyotr Andreyiç'in zengin bir aileden geldiğini öğrenen Yüzbaşının karısı, derin bir iç çeker. Burada kıt kanaat geçinmeye razı olduğunu; ancak evlenme yaşına gelmiş kızlarına çeyiz olarak verecekleri hiçbir şeylerinin olmamasının kendilerini üzdüğünü, karşılarına çıkacak iyi bir adamla kızlarını hemen evlendirmek istediklerini söyler.
Aradan birkaç hafta geçer. Pyotr Andreyiç, Marya'yı sevmeye başlar. Edebiyatla da uğraştığı için, ona aşk şiirleri yazar. Yazdığı birkaç şiiri arkadaşı Şvabrin'e gösterir. Şvabrin, okuduğu şiirleri acımasızca eleştirir. Bu eleştiri, şiirlerin kötülüğünden değil, Marya'ya kendisinin de âşık olmasındandır. Hatta Marya, onun iki ay önceki evlenme teklifini reddetmiştir. Şvabrin'in, Marya ile ilgili atıp tutmaları Pyotr Andreyiç'i çok kızdırır. Şvabrin'i alçak ve şerefsiz olmakla suçlar. Şvabrin, Pyotr Andreyiç'i düelloya davet eder. O da kabul eder. Pyotr Andreyiç, kavganın şahitliği için Üsteğmen İvan İgnatyiç'ten yardım ister. Fakat daha sonra Şvabrin'in de isteğiyle tanık olmadan kavga etmeye karar verirler. Samanlığın yakınında tam kavgaya tutuşacakken İgnatyiç tarafından yakalanırlar. Askerlerin de yardımıyla ikisi de Yüzbaşıya götürülür. Kalede barışın bozulmaması konusunda öğütler veren Yüzbaşı, kavgacıların birbirlerine sarılarak barışmalarını sağlar. Kavganın nedeninin de Marya için yazılmış şiirler olduğunu herkes öğrenir.
Yüzbaşının evinden ayrılan Şvabrin ve Pyotr Andreyiç'in hırsları geçmemiştir. Ertesi gün ırmak kıyısında kozlarını paylaşmak üzere sözleşip ayrılırlar. Her ikisi de sözünü tutar ve kararlaştırılan saatte ırmağın kıyısına gelir. Kılıçlarını çekerek kavgaya başlarlar. Bir süre birbirlerine zarar veremeden kavga sürer. Şvabrin'in gerilemeye başladığını sezen Pyotr Andreyiç, tekrar saldırıya geçer, hasmını ırmağın ucuna kadar sıkıştırır. Bu sırada keçi yolundan aşağı doğru koşarak gelen Savelyiç'in kendisine seslendiğini işitir. Kısa bir dalgınlık anında Şvabrin'den aldığı kılıç darbesiyle göğsünden yaralanır, yere düşer ve bayılır.
Ayıldığında kendini Yüzbaşının evinde bulur. Marya ile Savelyiç yanındadır. Beş gün boyunca komada yatmıştır. Kendini iyi hissetmeye başlayınca Marya'ya evlilik teklifinde bulunur. Marya ise henüz tehlikeyi atlatmadığını ve kendisini korumasını söyler. Kalede doktor olmadığı için Pyotr Andreyiç'in tedavisiyle alay berberi ilgilenmektedir. Ertesi gün Marya'ya evlilik teklifini tekrarlar. Marya da Pyotr Andreyiç'e karşı ilgisiz değildir. Pyotr Andreyiç'in anne ve babasının bu evlilik için onayını almak isterler. Pyotr Andreyiç, babasına bir mektup yazar. Gelen cevap umdukları gibi değildir.
Pyotr Andreyiç'in babası hem evliliğe karşı çıkmakta hem de gereksiz yere kavga ederek yaralanmasına neden olmasına kızmaktadır. Hatta Yüzbaşının, kalesinde bu olaylara sebebiyet vermesine içerler ve oğlunu bir başka birliğe tayin ettireceğini yazar.
Bu sıralarda Çariçeye karşı isyan edenler kalabalık bir grup olmuşlardır. Pugaçev adlı bir Kazak'ın etrafında toplanan isyancılar, bazı kalelere saldırarak başarı kazanmışlar ve oralardaki askerleri de saflarına katmışlar, katılmayanları ise idam etmişlerdir. Yüzbaşı Mironov, Generalden aldığı emri tebliğ etmek için kaledeki bütün subaylarını toplar. Kendini III. Petro olarak tanıtan isyancı Kazak Pugaçev'in kaleye saldırması durumunda öldürülmesi ve bunun için hazırlıklara başlanılması emredilmiştir.
Kalede Kazaklar dışında yüz otuz asker vardır. Bir süredir terk edilen nöbet ve devriye sistemi tekrar başlatılır. Eldeki top temizlenir, kullanılır duruma getirilir. Kaleye saldırı olacağı her ne kadar gizli tutulmaya çalışılsa da kısa bir süre sonra herkesin haberi olur. Kaledekilerin telaşı bir kat daha artar.
Pugaçev, kaleye girmeye hazırlanmaktadır. Yüzbaşıya, Pugaçev'den bir mesaj gelir. Kaledeki Kazakları ve askerleri çetesine çağırmakta ve komutanlara da karşı koymamalarını öğütlemektedir. Yüzbaşı savaştan çok korkan kızı Marya'yı, karısı ile güvende olacakları başka bir kaleye göndermeyi düşünür. Karısı başka yere gitmeye razı olmaz. Marya'yı da göndermeye zaman kalmaz. Çünkü Pugaçev yolları kesmiş, kaleye girişi ve çıkışı kontrol altına almıştır. Yüzbaşı önce savunmaya geçer. İsyancılar, atlardan inip saldırıya geçince Yüzbaşı da kale kapısını açtırıp isyancıların üzerine saldırıya geçer. Umdukları gibi olmaz. İsyancılar kısa süre içinde Yüzbaşıyı ve diğerlerini yakalarlar ve etkisiz hâle getirirler. Pugaçev, komutanın evine yerleşir. Meydana darağacını kurdurur. Kendisine katılmayan Yüzbaşı ile Üsteğmeni hemen astırır. Sıra Pyotr Andreyiç'e gelir. Bu arada Kazak kaftanı ile Şvabrin gelip Pugaçev'in kulağına bir şeyler fısıldar. Pyotr Andreyiç'in yüzüne bile bakmadan adamlarına onu asmalarını emreder. Tam ilmeği boynuna geçirdikleri bir sırada bir haykırış yükselir. Bu Savelyiç'in sesidir. Pugaçev'e yalvarmakta, onu asmamasını istemektedir. Pugaçev, yaşlı hizmetkârı tanır. Pyotr Andreyiç'in, tipide kendini arabasına alan; kendine handa şarap ısmarlayan ve tavşan kürklü gocuğunu veren kişi olduğunu anlar. Adamlarına işaret ederek serbest bıraktırır. Yüzbaşının karısı bu sırada olay yerine gelir. Kocasını darağacında görünce "Katiller!" diye bağırır. Pugaçev, adamlarına kadının susturulmasını emreder. Kadının başına bir Kazak, kılıcıyla bir darbe indirir; kadın yere düşer ve can verir.
Ölümden kurtulan Pyotr Andreyiç, Yüzbaşının kızını merak eder. Onun başına bir kötülük gelmesinden korkar. Marya'yı, Papazın karısı korumaya alır ve onu yeğeni olarak isyancılara tanıtır. Bu duruma Şvabrin de ses çıkarmaz. Çünkü o karışıklıkta Marya'nın başına bir kötülük gelmesini istemez. Pugaçev, Pyotr Andreyiç'e kendisine katıldığı takdirde yüksek rütbeler vereceğini vadeder. Pyotr Andreyiç, bu teklife yanaşmaz. Bunun üzerine onun kaleden hizmetkârıyla birlikte çıkışına izin verir.
Pyotr Andreyiç, Orenburg'a gider. Kale komutanı generale olanı biteni anlatır. İsyancıların gücü hakkında bilgiler verir. General subaylarını toplayıp durum değerlendirmesi yapar. Pyotr Andreyiç, Belegorsk kalesindeki isyancılara karşı taarruz yapılmasını savunursa da hiçbir subay buna yanaşmaz. Savunmada kalmayı tercih ederler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra geldiği kaledeki Çavuş Maksimiç, Marya'dan bir mektup getirir. Mektuba göre, Pugaçev, kalenin yönetimini Şvabrin'e bırakmış Orenburg yakınlarında kaleye saldırı hazırlıklarına girişmiştir.
Şvabrin, Marya'yı Papaz Gerasim'in evinden alıp kendi evine götürmüş ve orada bir odaya hapsetmiştir. Karısı olması için baskı yapmaktadır. Marya, Pyotr Andreyiç'ten gelip kendisini kurtarmasını istemektedir. Pyotr Andreyiç, General'e gider. Ondan, Belegorsk kalesini isyancılardan temizlemek için bir bölük askerle, elli Kazak vermesini ister. Yüzbaşının kızının yazdığı mektuptan da söz eder ona. Fakat General'i yine razı edemez. Umutsuzluğa kapılan Pyotr Andreyiç, sevdiği kızı Şvabrin'e kaptırmaktansa ölümü göze alır. Atına binip kale kapısından dışarı çıkar. Peşine Savelyiç de takılır. Bir süre sonra Berda köyü yakınlarında Pugaçev'in adamlarına yakalanırlar. Pugaçev'in huzuruna çıkarılırlar. Pugaçev'e sevdiği kızın Belogorsk kalesinde olduğunu ve kale komutanı olarak bıraktığı Şvabrin'in kızı hapsettiğini, evlenmeye zorladığını halka zulmettiğini anlatır.
Pugaçev, kalenin yönetimini bıraktığı şahsın halka zulmetmesine çok kızar. Birlikte kaleye giderler. Marya'yı hapsedildiği odadan çıkarırlar. Pugaçev, halka verdiği eziyetten dolayı Şvabrin'e kızar. Papazı çağırmasını, Marya ile Pyotr Andreyiç'i evlendireceğini söyleyince, Şvabrin, Marya'nın Yüzbaşının kızı olduğunu itiraf eder. Kendisine bunun daha önce söylenmemesinden dolayı Pugaçev'in kızgınlığı daha da artar. Pyotr Andreyiç de Şvabrin'in söylediklerini doğrular. Bunu, Marya'nın hayatına zarar verileceğinden korktuğu için söylemediğini itiraf eder. Pugaçev, Pyotr Andreyiç'in kendisine yaptığı iyilikleri hatırlar ve bir kez daha canını bağışlar. Marya ile birlikte diledikleri yere gitmelerine izin verir. Üstelik yolda adamları tarafından engellenmemesi için bir izin kâğıdı da düzenler. Pugaçev'e göre iyilik ya tam yapılmalı ya da hiç yapılmamalıdır. Pyotr Andreyiç, Marya ve Savelyiç bir yaylı arabasıyla yola koyulurlar. Amacı Marya'yı memleketine götürmek ve onunla evlenmektir. Bir süre sonra Pugaçev'in egemenliğindeki bir kalenin yakınındaki menzile gelirler. Menzildeki görevliye ellerindeki izin kâğıdını gösterince hemen arabanın atları değiştirilir ve tekrar yola koyulurlar. Hava kararmaya başlarken küçük bir kente yaklaşırlar. Devriyeler önlerini keser. Arabacı arabada Çarın bacanağının olduğunu söyleyince, muhafızlar küfürler savurarak hemen etraflarını sarar. Komutanlarına götürürler. Orada karşılarına handa bilardo oynayıp yüz ruble kaybettiği Zurin çıkar. Durumu ona anlatır. Zurin, isyancılara karşı kendisiyle birlikte savaşmasını teklif eder. Marya'yı Savelyiç ile babasına gönderir. Kendisi orada kalır.
Pyotr Andreyiç ve Zurin isyancılara karşı başarılar kazanırlar. Bir süre sonra Pugaçev de yakalanır. Pugaçev işini soruşturan komisyon, Pyotr Andreyiç'in yakalanıp kendilerine gönderilmesi için Zurin'e emir göndermiştir. Zurin, görevini yapar. Pyotr Andreyiç'i Kazan'a gönderir. Askerî mahkeme kurulmuştur. Mahkeme başkanı bir generaldir. Pyotr Andreyiç'in adını sanını sorduktan sonra, Andreyiç Petroviç Grinyov'un oğlu olup olmadığını bir defa daha sorar. Öyle saygıdeğer bir babanın, isyancılarla iş birliği yapan bir oğlunun olmasına çok şaşırır. Pyotr Andreyiç, Pugaçev'in hizmetine girmediğini ve ondan herhangi bir görev almadığını söylese de mahkemeyi ikna edemez. Yüzbaşının kızının, mahkeme kapılarında sürünmemesi için bu konuda kendisine tanıklık etmesini de istemez. Babasının iyi bir subay olması nedeniyle idam edilme yerine, Sibirya'nın ücra bir bölgesinde ömür boyu oturmaya mahkûm edilir.
Bu karar, Pyotr Andreyiç'in babasını kahreder. Oğlunun, bir isyancının hizmetinde bulunmasını onuruna yediremez. Bu durum Marya'yı da derinden sarsmıştır. Mahkemede Pyotr Andreyiç'in kendisiyle ilgili bazı şeyleri açıklamamış olmasına inanmaktadır. Çok iyi bakıldığı bu evden müsaade isteyerek Savelyiç'le birlikte Petersburg'a gider. Çariçenin o sırada Tsarskoye Selo'da olduğunu öğrenir. Kendisi de orada konaklamaya karar verir. Menzil bekçisinin eşiyle tanışır. Saray sobacısının yeğeni olan bu kadın, Marya'ya Çariçe'nin uyandığı saati, gezindiği yerleri, hizmeti için yanında bulunanları anlatır. Ertesi gün Marya, erkenden kalkar ve bahçeye çıkar. Orada kırk yaşlarında, Çariçe'nin sarayında görevli bir bayanla tanışır. Ona başından geçenleri anlatır ve ondan Çariçeye yazdığı mektubu götürmesi için yardım ister. Mektubu okuyan Çariçe, Marya'yı huzuruna davet eder; onu çok iyi karşılar. Ona, Pyotr Andreyiç'in suçsuz olduğuna inandığını, evlenmeleri için yardım edeceğini söyler. Kayın babasına vermesi için bir mektup da verir. Mektubunda Pyotr Andreyiç'in suçsuzluğunu bildirmekte ve Yüzbaşı Mironov'un kızının da zekâsını, ahlâkını övmektedir.
Pyotr Andreyiç, özel bir emirle sürgünden kurtulur ve Simbirsk'e döner. Marya ile evlenir, bolluk içinde mutlu bir hayat yaşarlar.